Bilimin Öncü Kadınları

Ortaçağ Avrupasından günümüze kadar olan süreçte bilime, insanlığa katkısı olmuş bir çok bilim insanı, yüksek dehalar tarihte yerini almıştır. Bu insanlar hayatlarını bilime adamış ve insanlığın faydasına buluşlar yapabilmek için bazıların hayatlarını bile feda etmişlerdir. Günümüz de bilgilere ulaşmanın sadece saniyeler almasıyla bilim dünyasında hayat değiştiren buluşlar yapan insanlar Einsten, Tesla, Darwin, Watson’s kardeşler gibi bir çok kişi bulunmaktadır. Peki ya kadınlar? Eski çağlarda Salemden başlayarak kadınların cadı olarak yakılmaya başlamasıyla, kilise baskılarının sürdüğü dönemlerde kadınlar için işler biraz daha zor olmuştur. Bu yazıda amaç ise hayatlarını bilime adayarak bir ömür geçirmiş kadınların isimlerini onurlandırmaktır.

Hepimizin en çok bildiği Madam Marie Curie’den başlayalım.

(Fotoğraf Solvay Konferansı 1927 yılından) Polonya asıllı bilim insan tarihte ilk kez Nobel bilim ödülü alan kadın ve aynı zamanda tarihte ilk kez iki farklı alanda Nobel alan kadın olmuştur. Kendisi hem fizikçi hemde kimyagerdir. 1903 yılında ‘’radyoaktiviteyi’’ buldukları için eşi ve Henri Becquel (onun çalışmalarından ilham alarak çalışmalarını sürdürdüğü için) birlikte Nobel ödülü alan ilk kadın olmuştur. 8 yıl sonra 1911 yılında ise ikinci Nobel ödülünü kimya alanında polonyum ve radyum elementlerini keşfettiği için alarak tarihte ilk defa iki kez Nobel kazanan kişi olmuştur. 1914 senesinde “Petites Curies” adı verilen araçlar oluşturdular. Bu araçlara yeni icatları olan X-ışını makinelerini yüklediler ve cephelere gönderdiler. Hastaneler de doktorlar kırılmış kemiklerin, mermilerin ve şarapnel parçalarının yerlerini daha kolay tespit edebildiler. 1950 yılında Einstein’a “En çok takdir ettiği fizikçiler” sorulduğunda, Einstein “Hendrik Lorentz ve Marie Curie” demiştir. 4 temmuz 1934 yılında hayata gözlerini kapatan Marie Curie için bazıları aşırı radyasyon olduğu söylese de hala günümüzde tartışılan ve kanıtları olmayan bir konudur.

Rachel Carson;

‘’ Dünyamıza yayılan bu kirlilik sorunlarının temelinde ahlaki bir sorumluluğun sorusu vardır.. Sorumluluk sadece kendi neslimize değil, geleceğe de aittir.’’ (Underlying all of these problems of introducing contamination into our World is the question of moral responsibility.. Responsibility not only to our own generation but to those of the future)

Kendisi insanların sebep olduğu bir çok çevre kirliliğini farkeden bunlar hakkında kitap yazan çevreci bir biyologtur. 1962 yılında yazdığı sessiz bahar kitabında DDT (zararlı için tarımda kullanılan böcek ilaçları) tehlikeleri ve çevreye verdiği zararlardan bahsetmiştir. Bu kitapla birlikte dünyada çevresel hareketi başlatmıştır. Asıl çalışma alanı deniz canlıları olan Rachel Carson, yazdığı kitaplarda sürekli olarak insanların bilinçli yada bilinçsizce doğaya verdiği zararlar hakkında uyarılarda bulunmuştur. The Edge of Sea( 1955) kitabında iklim değişiklerinin denizler ve deniz yaşamına olan etkilerini anlatmıştır. İklim değişikliği, yükselip alçalan deniz seviyeleri, buzların erimesi gibi konularda ilk defa çalışmalar yapan kadındır. Ve bu çalışmalar günümüzde onun ne kadar ileri görüşlü bir çevreci olduğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanlığı Özgürlük Madalyası ödülü verilmiştir ve öldükten sonra evi tarihi müzeye çevrilmiştir. 14 Nisan 1964 yılında hayata gözlerini kapatmıştır.

Rosalind Franklin;

Dna’nın sarmal yapısı; iki zincirin birbirine dolanarak hücrenin içinde saklanmasıdır. Bu yapıyı keşfedenlerin James Watson ve Francis Crick’tir. Hatta bu yapıya bilimsel çalışmalar sırasından Watson Crick modeli olarak geçmiştir. Acaba gerçekten öyle mi? Rosaling Franklin, King’s College Araştırma Enstitüsünde X ışınlarıyla fotoğraflama yapıyordu. Çalışmalarını bir çok bilim insanı tarafından beğeniliyor ve takdir ediliyordu. Çalışmalarından bir tanesinden daha önce denenmemiş bir teknikle Dna’nın moleküler yapısını görüntülüyen Franklin; çalışma tamamlanmadığı için bilim dünyasına bu görüntüyü tanıtmıyor. Beraber çalıştığı Wilkins ise Rosaling Franklin’in çektiği bu fotoğrafı Watson ve Crick’ e gösteriyor. Bu olayın üzerinden Dna’nın helix yapısını çözümleyen ve araştırmalarını tamamlayan bu ikili Nobel ödülünü kazanıyor. İlerleyen yıllarda bu olayın öğrenilmesiyle bilim dünyasında sansasyon oldu. Peki sizce Dna sarmalını keşfeden kim? Fotoğrafı çeken mi yoksa fotoğrafı gördükten sonra çalışmalarını sonuçlandıran mı? (bu arada küçük bir not o dönemde hem Rosalind Franklin hemde Watson ve Crick Dna üzerinde moleküler düzeyde çalışmalar yapıyorlardı)

Mary Anning;

Tarihin ilk fosil keşifcisi diyebiliriz. Zamanının çoğunu araştırmalarla geçiren Mary, büyüdükçe keşfettiği şeylerin aslında fosil olduğunu farkediyor. Bütün hayatı boyunca ilginç keşiflerde bulunan Anning günümüz de en muhteşem fosil keşifcisi olarak anılmaktadır. Daha 12 yaşındayken; çok farklı bir yaratığın kafatasını buluyor, bunun bir timsah kafatası olabileceğini düşünüyor. İleride keşfinin ‘’İcthyosaur’’ (yeryüzündeki sürüngenlerden, ikinci zamanda denizlerde yaşamış ve soyu tükenmiş hayvan iskeleti) olduğunu anlıyor. Amatör anatomi bilimcisidir aynı zamanda. Mary Anning bu fosilleri İngiltere’de olan evlerinin yakınında ki sahilde keşfetmiştir. Bütün hayatı boyunca bir çok farklı sürüngen fosili keşfetmiştir.

Ve tabiki bu topraklarda da yaşamış bir sürü güzel şeye imza atmış başarılı bilim kadınlarımız bulunmaktadır.

Bunlardan ilki Türkan Saylan;

1976 yılında cüzzam çalışmalarına başlayan Türkan Saylan, Cüzammla Savaş Derneği ve Vakfını kurmuştur. 15 yıl içerisinde Türkiye’de cüzzamı tamamen bitirmiştir. 1986 ylında Hindistan’da ‘’Uluslararası Gandhi Ödülü’’ almıştır. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütüne cüzzam hakkında danışmanlık yapmıştır. Toplam 440 yayını bulunan Türkan Saylan neredeyse bütün hayatını insan sağlığına ve bilime adamıştır. 18 Mayıs 2009’da hayata gözlerini kapatmıştır.

Halet Çambel (1916), üniversite eğitimini Fransa Hükümetinin bursu ile Sorbon’da tamamlamıştır. 1958 yılında Karatepe’de oluşturduğu ve sonradan Milli Park olan -kendi türünde ilk- açık hava müzesi onun çabalarıyla, açılmıştır. 1976 yılında günümüz arkeoloji çalışmalarının ayrılmaz bir parçasını oluşturan arkeometri yöntemlerinin ülkemizde de uygulanmasını sağlamak amacıyla, Çukurova, Hacettepe, İstanbul, Boğaziçi Üniversiteleri ile İTÜ ve ODTÜ’nün katılımıyla TÜBİTAK’a bağlı bir Arkeometri Ünitesi kurulmasına katkı vermiştir. 1

Çiğdem Kağıtçıbaşı (1940), Amerikan Kız Kolejini bitirdikten sonra, ABD’de Wellesley College’ta sürdürdüğü eğitimini, California Üniversitesinde, “Sosyal Psikoloji” alanında yaptığı doktora çalışması ile tamamlamıştır. 1993 yılında American Psyhological Association’ın “Uluslararası Psikolojinin Gelişimine Üstün Katkı Ödülü”nü, 1997 yılında “Wellesley College, Uluslararası Psikolojinin Gelişimine Bilimsel Katkı Başarı Ödülü”nü, 1998 yılında “International Association of Applied Psyhology Ödülü”nü almış ve 1998 yılında International Association for Cross-Cultural Psyhology onur üyeliğine seçilmiştir. TÜBA kurucu üyesi olan üç kadından biri olduğu gibi, TÜBA’nın üyesi olduğu Uluslararası Sosyal Bilimler Konseyinin (International Social Science Council – ISSC) 16-18 Kasım 2004’te Pekin’de, Çin Bilimler Akademisi ev sahipliğinde yapılan Genel Kurul toplantısı sırasında, iki yıl için ISSC Başkan Yardımcılığına seçilerek, ISSC yönetiminde bu düzeyde görev alan ilk Türk olmuştur. 2

Nüzhet Gökdoğan (1910-2003), liseyi bitirdikten sonra, Milli Eğitim Bakanlığının bursla yurt dışına öğrenime göndermek üzere açtığı yarışmayı, matematik ve fizik dalında kazanan sekiz kişiden biri olarak, altı yıl astronomi branşı üzerine Paris ve Lyon’da okumuş ve 1934 yılında Paris Üniversitesinden mezun olmuştur. 1948 yılında Prof. Dr. Cahit Arf, Prof. Dr. Mustafa İnan ve Prof. Dr. Nazım Terzioğlu ile birlikte Türk Matematik Derneğini kurmuştur. 1954 yılında kurulan Türk Astronomi Derneğinin de kurucularından olup, yirmi yıl bu derneğin başkanlığını yürütmüştür. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevinin kuruluş çalışmalarını başlatmış, konusuyla ilgili pek çok kitabın çevirilerini yapmıştır.3

(1; Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Türk Bilim Kadınları ve Bilime Katkıları
Turkish Female Academicians and their Contributions to Sciences, Günseli Naymansoy, syf 221

2; Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Türk Bilim Kadınları ve Bilime Katkıları
Turkish Female Academicians and their Contributions to Sciences, Günseli Naymansoy, syf 222

3; Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Türk Bilim Kadınları ve Bilime Katkıları
Turkish Female Academicians and their Contributions to Sciences, Günseli Naymansoy, syf 223)

Özge Durhan

Ege üniversitesi zooloji ağırlıklı biyoloji mezunudur. Üniversite döneminde; bitki fizyolojisi, biyoçeşitlilik laboratuvarı ve fitokimya laboratuvarında staj yapmıştır. Laboratuvarlarda yaptığı stajlardan sonra bitkilere ve aromaterapiye olan ilgisini fark ederek; Düzce üniversitesinde yüksek kimyada bulunan Sevil Gülsoy-Düzgünle çalışmalara başlamış; tıbbi bitkiler bahçesinde iki sene çalışmıştır. Çalışmalarının ardından Hindu University of America'dan Ayurveda eğitimi almıştır.

Henüz Yorum Yapılmamış

Cevap Yaz

E-Posta adresiniz paylaşılmayacak.