Ata Ruhlara Sunulan Adaklarda Kullanılabilen Bitkiler

Görsel Daniel A. Schulke’nin Viridarium Umbris adlı kitabından alınmıştır.

Yaz Ekinoksu ve Kış Ekinoksu arasındaki süre gündüzlerin gecelerden daha kısa olması sebebiyle yılın karanlık yarısı olarak nitelendirilir. Bu süre içerisinde iki alem arasında sürekli incelmekte olan perde 31 Ekim’de kutlanan Samhain’de en ince halini alır ve bu sebeple Samhain ve civarları ölen ataları, artık bizimle olmayan sevdiklerimizi hatırlamak ve bize en yakın olabildikleri bu zamanlarda onlara olan şükranımızı ifade etmek için uygun bir zamandır. Dünyanın çoğu yerinde atalar için hazırlanan bir sunağın üzerine (günümüzde ölen yakınlarımızın fotoğraflarını bir arada evin bir köşesine yerleştirmek dahi aslında içgüdüsel olarak ata ruhlarına saygı duyma, onları onurlandırma amaçlarıyla bir ata sunağı hazırlama geleneğini devam ettirdiğimizi gösterir) beyaz mumlar, ölmeden önce en sevdikleri yiyecekler içecekler konur.  Bu yazının konusu ise bu adaklar dışında libasyonlara eklemek, yakmak veya tütsülemek amacıyla kullanılan bazı bitkilerdir. Kadim zamanlarda bu tür uygulamalar, ataların ruhlarını huzura erdirmek, öte aleme geçişlerini kolaylaştırmak, yitirildiği düşünülen bağları yeniden hissetmek veya onlarla iletişime geçmek gibi pek çok amaçla yapılmaktaydı.

Zehirli Bitkiler

ÖNEMLİ NOT: Bu başlık altında bahsi geçen bitkiler yalnızca bilgilendirme amacıyla buraya eklenmiştir. Zehir düzeyleri ne derece olursa olsun bu bitkiler herhangi bir şekilde kullanılmamalı, tüketilmemeli hatta bazılarıyla herhangi bir fiziksel temasa geçilmemelidir. Çoğu skopolamin ve atropin gibi ölümcül zararlar veren alkaloidler içerdikleri için kesinlikle uzak durulmalıdır. Küçük dozlarda tüketilmeleri bile solunum, dolaşım ve sinir sisteminde geri döndürülemez tahribatlar yaratmaktadır. Bu bitkiler, yenilmemeli, içilmemeli, bedene sürülmemeli ve eğer yakıldıysa dumanıyla temas edilmemelidir.

Zehirli bitkiler antropolojik eserlerde atalar ve ruhlarla ilgili çalışmalarda sık sık karşımıza çıkmaktadır. Bunun sebebi içlerindeki ölümcül toksik maddeler sebebiyle başka canlıların ölümlerine yol açabilmeleri ve yaşamlarını bünyelerinde biriken zehirlerle sürdürmeleridir. Kadim toplumlar bundan dolayı zehirli bitkileri yaşam ve ölüm arasında duran bitkiler olarak görmüş ve bu bitkilerin iki alem arasındaki kapıları aralayabileceğini düşünmüşlerdir. Bazılarının, içerdiği skopolamin alkaloidi ve bu sebeple gösterdiği halüsinasyonlar sayesinde öte alemin gözleri önünde açıldığına inanmışlardır. Cadıların bu bitkileri çeşitli hayvan yağlarıyla karıştırıp bedenlerine sürerek ölüme yaklaştıkları için beden dışı deneyimler yaşadıkları yazılmaktadır. Cadıların uçtuğuna dair rivayetlerin çıkış kaynaklarından biri budur. Tüm bu etkileri sebebiyle Pagan inançlarda zehirli bitkiler genellikle yeraltı tanrılarına veya alemler arasında yürüyen tanrılara ve varlıklara atfedilmiştir.

Kıyı bölgelerde yetişen tatulanın (datura spp) ataların diyarına açılan kapıların eşiklerinde yetiştiğine inanılır. Bazı kabilelerde, tabii ki deneyimli uzmanlar eşliğinde, tatula küçük dozlar halinde tüketilir ve ataların ruhuyla iletişime geçmek için çeşitli seremoniler yapılır.  Aşağıda değineceğim diğer bitkiler (sığır kuyruğu, karahindiba, tütün gibi) ve diğer zehirli otlarla birlikte yakıldığında dumanının ruhları belli bir alana toplayacağı düşünülür. Skopolamin alkoloidi içerdiği için halüsinojen etkisi çok güçlüdür. Bitkinin her yeri çok zehirli olmasına karşın en zehirli bölgeleri tohumları ve kökleridir. Tatulanın bu kullanımlarına benzer kullanım alanları olan bir diğer bitki de banotudur (hyoscyamus spp.). Banotu tatuladan daha yaygın bir türdür ve genellikle anadolunun her yerinde yetişen türleri vardır. İklim ne kadar soğuk ve kuraksa toksik nitelikleri de bir o kadar güçlü olur. Çiçeklerindeki damarlı yapılar kılcal damarlara benzer ve bu sebeple ölülere tekrar can vereceğine inanılır. Yakıldığı yere ataların ruhlarını çağırdığına ve onlarla iletişim sağladığına inanılır.

Bu sefer bir bitki ailesinden bahsederek devam edelim. Aslında soframızda yer alan ve keyifle tükettiğimiz türleri bulunan solanum ailesindeki bitkilerin daha çok tüketmediğimiz türleri de atalarla bağ kurmak ve onları onurlandırmak için kullanılan bitkilerdendir. Solanum ailesinden en bilindik bitkiler domates, patates ve patlıcandır. Mutlaka bu bitkilerin bile yeşil kısımlarının yenilmemesi gerektiğini duymuşsunuzdur. Doğrudur çünkü düşük de olsa zehir barındırmaktadır. Solanum ailesinde atalar ve öte alemle ilişkili bitkilerden biri yine meyveleri ayıklanarak pişirilip Ege mutfaklarını süsleyen itüzümü (istifno) otudur. İtüzümünün (solanum niger) meyveleri olgunlaştığında gece kadar siyah bir renge bürünür, bu sebeple İngilizce’de black nightshade (kara gecenin gölgesi) olarak bilinir. Geçitlerin, cadıların, yeraltının yaşlı bilge tanrıçası Hekate ile doğrudan ilişkilidir. Yaprakları kaynatılıp libasyonlara eklenir veya kurutulup tütsülere eklenir. Siyah meyveleri ezilerek atalar için hazırlanıp mezarlara ve mezarlıklara dökülen libasyonlara eklenir. Beyaz çiçekleri ise öldükten sonra solan cildi simgelediği için doğrudan ruhları temsil eder ve bu dünyada işlerini tamamlayamadan vefat eden ruhların öte aleme daha rahat geçebilmesi için yakılır veya yine tütsülere eklenebilir.

Çiçeklerinin renginden dolayı ruhları teselli etmek ve geçişlerine yardımcı olmak için kullanılan bitkilerden bir diğeri zehirli olmayan çirişotudur (asphodelus). Çirişotu doğrudan yeraltı diyarı ve buranın tanrılarıyla ilişkilidir. Ruhlar diyarının düzlüklerinin çirişlerle kaplı olduğuna inanılır. Çiçekleri beyaz-gri renklidir ve ruhlar ve atalarla ilgili her türlü çalışmada kullanıldığı söylenir.

Meyveleri benzer şekilde ezilip libasyonlara eklenebilen ve yaygın olarak ruhlarla çalışılırken kullanılan solanum bitkilerinden bir diğeri de yaban yaseminidir (solanum dulcamara). Yaban yasemini sarmaşık şeklinde bir çalı olarak büyüdüğü için dalları ve mor çiçekleri genelde ruhlara huzur getirmesi ve geçişleri kolaylaştırması için kullanıldığı düşünülmektedir. Yine aynı sebeple yeraltı tanrılarından ziyade Hermes, Hekate, Odin gibi alemler arasında dolaşabilen tanrılara ve Valkürlere atfedilmiştir.

Yunan mitolojisinde tüm zehirli bitkiler yeraltı diyarının kapılarının bekçisi Cerberus’un salyalarının toprağa değmesiyle meydana gelmiştir ve bu bitkilerden ilki kurtboğandır (aconitum). Eskiden kurtları avlamak için ezilip okların ucuna sürüldüğü için bu ismi almıştır. Çok zehirli olduğu için ve temasla dahi zehri deriden nüfuz edebildiği için kullanımına ilişkin çok fazla veri yoktur. Sadece eskiden adak olarak toplanıp mezarlara konulduğu bilinir. Kurtboğana yakın bir zehir düzeyi olan ama kurtboğandan daha yaygın bir tür olan ve eski zamanlarda bir infaz yöntemi olarak tentürünün içirildiği (Socrates bu şekilde idam edilmiştir) baldıran otundan bahsetmek gerekir. Baldıran da kurtboğan kadar olmasa da dokunulduğunda dahi deriye nüfuz ederek ölümcül kazalara yol açabilen oldukça toksik bir bitkidir. Bu iki bitkinin ortak özelliği ilk paragrafta bahsettiğim cadıların uçuş merhemlerinde sık sık bahsedilmesidir. Diğer bir ortak özellikleri ise özellikle Tesalili cadıların bu iki bitkiyi necromancy ritüellerinde sıklıkla kulanmış olmalarıdır.

Yine solanum ailesinde sayılan ama isimlerinde solanum kelimesi geçmeyen iki zehirli bitki güzelavrat otu (atropa belladonna) ve adamotudur (mandragora spp.). Bu iki bitkinin ortak özelliği doğrudan gözlere etki etmesidir. Güzelavrat otunun klinik ve ölümcül etkileri görülmeden önce gözlerde kalıcı hasara hatta körlüğe sebep olduğu bilinir. Adamotu ise tüketildiğinde göz bebeklerini büyütür. Bundan dolayı bu bitkileri tüketenlerin ruhları göreceğine inanılır. Adamotunun kökleri büyüdükçe insan şeklini alır ve bu benzerlikten dolayı toprağın altındaki ölüleri temsil ettiği için atalarla ilgili tüm çalışmalarda kullanılabildiği söylenir. Güzelavrat otunun ise itüzümü gibi siyah meyveleri vardır ve bunlar da ezilip libasyon adaklarının içine eklenebilir.

Yoğun Dumanlı Bitkiler
Yakıldığında kalın bir duman çıkaran bitkilerin atalarla ilgili çalışmalarda sıklıkla kullanıldığı görülmüştür. Bunun sebebi çıkan duman çok yoğun olduğu için bu dumanın içinde ruhun görülebileceğine inanılmasıdır. Bu bitkilerden en öne çıkanlardan biri sığırkuyruğudur (verbascum thapsus). Sığır kuyruğu büyüdükçe yerden çıkan büyük bir asaya benzer ve ucundaki sarı çiçekleri ise Güneş ışığı altında ihtişamla parlar. Bu sebeple diğer isimlerinden birkaçı Hades’in asası ve Hekate’nin meşalesidir. Samhain’de her ata ruhu için birer sığırkuyruğu yaprağı yakılır ve hatırlanmayan ataların tamamı için de bir sığır kuyruğu yakılır. Dumanı çok yoğundur ve kötü kokulu olabilir bu yüzden yakıldığı yer havalandırılmalıdır. Tatula, banotu ve baldıran gibi yakıldığı yere ruhları davet edeceğine inanılır.

Sığırkuyruğunun ruhlarla bağlantılı olduğuna dair inancın sebeplerinden biri de tüylü ve soluk renkli olması olmasıdır. Bu tür bitkilerin çoğu ölüm ve yaşamla bağlantılı ritüeller ve ata çalışmalarında kullanılmaktaydı. Bu bağlamda başka bir örnek de horozibiğidir (amaranthus caudatus). Horozibiğinin çiçekleri tüylü ve özellikle soluk pembe renkli olanları toplanıp atalara adak olarak buketler halinde mezarlıklara koyulur veya tütsü olarak yakılır.

Meşhur içki absentin temel maddesi olan pelinotu da bu bitkilerden biridir. Pelinotunda az miktarda zehir bulunur bu sebeple çok uzun süre tüketilmemesi gerekir. Aksi takdirde kalıcı körlüğe ve bazen ölümlere sebep olabilir. Gözlere doğrudan etki ettiği pelinotunun dumanının da ruhları görülebilir kıldığı söylenir. Hem soluk renkli hem de tüylü bir bitkidir. Atalar veya ruhlarla ilgili her çalışmaya eklenebildiği söulenmektedir.

Yakıldığında yoğun duman çıkaran bitkilerden bir diğeri de tütündür (nicotiana tabacum). Tütün atalar ve ruhlarla bağlantılı her türlü seremonide kullanılabilir. Çünkü yoğun dumanından dolayı ruhları gösterebilmesinin veya narkotik özelliğinden dolayı ruhları teselli edebilmesinin yanı sıra tütün katalizör bir bitki olduğu için her çalışmayı destekler. Özellikle yaprakları ve çiçekleri ölüm ve yaşamı onurlandıran tüm çalışmalara dahil edilebilir.

Belli Başlı Bazı Kökler
Aslında bitkilerin kökleri toprağın altında olduğu için ve bitkinin yaşam gücünü depoladıkları için belki de bir çoğu atalarla ilişkili olabilir. Ancak köklerin arasında ata çalışmalarıyla daha ön plana çıkmış iki spesifik kök vardır.

Karahindiba her yerde yetişen ve aslında sağlığa pek çok faydası olan çok fazla yayılan sarı çiçekli bir bitkidir. Karahindibanın kökleri bazen siyah bazen kahverengi olur ve çoğunlukla adamotu gibi çatalkök şeklinde büyüyerek insansı bir form alabilir. Kökleri doğrudan Hekate’yle, yeraltıyla, atalarla, ruhlarla ilişkilidir. Köklerin üzerine kaynar su dökmenin mekana ruhları çağıracağına inanılır. Yine köklerden yapılan çayının içildiğinde sezgileri ve kehanet yeteneklerini artırdığı söylenir. Karahindiba kökleri toprağın çok derin katmanlarına kadar uzanır ve tam olarak kökünden sökülmesi mümkün değildir.

Bir diğer kök ise yine her türlü şifa seremonisinde kullanılabilen gülhatmi köküdür. Gülhatminin çok uzun dalları vardır ve bununla doğru orantılı olarak kökleri de uzun ve kalındır. Köklerini belirli ritüelistik aşamalardan geçirdikten sonra bir kişi yanında taşırsa atalarının ruhlarının onu koruyacağına inanılır. Sadece kökleri değil aynı zamanda çiçekleri de ataları onurlandırmak için kullanılabilir. Bunun için çiçekleri küçük bir kavanoza doldurulup sunağın üzerine yerleştirilir.

Ağaçlar
Ağaçlar arasından kavak ve selvi, çok uzun oldukları için köklerini de aynı şekilde toprağın çok derinlerine uzatırlar. Aynı zamanda gövdeleri ve yaprakları soluk renklidir. Bu sebeplerden dolayı bu iki ağacın atalarla ve ruhlarla ilgili oldukları düşünülür. İki ağaç da kadim zamanlarda yeraltı tanrılarına atfedilmiştir. Selvinin reçinesi tütsü olarak yakılabilir, yaprakları sunağa koyulabilir veya dalları ve yaprakları ateşe atılabilir. Genel olarak bu tür ağaç dallarından kadim zamanlarda asalar yapılır ve bu asalarla ruhların dünyası ile bağlantı kurulacağına ve ruhlara bu asalarla söz geçirilebileceğine inanılır. Kavak da aynı şekilde yeraltı tanrıları için kutsal olduğu düşünülür. Dallarının ucundaki yumuşak tomurcuklar toplanarak ezilip libasyonlara veya tütsülere katılır. Kavak tomurcuklarının da dumanı yoğun olduğu için ruhları görülebilir kıldığına inanılır. İki ağacın ortak noktalarından biri de ikisinin de sıklıkla mezarlıklara dikilmesidir.

Porsuk ağacı (zehirlidir) da genel olarak ölüm ve yaşamla bağlantılı bir ağaçtır. Porsuk biraz büyüdükten sonra küçük fidelerden oluşan bir çalı gibi görünür ve bu görüntü ölülerin yerden yükselen parmaklarına benzetilir. Bu sebeple eski zamanlarda diriltme ayinlerinde kullanıldığına dair söylentiler vardır. Çok uzun yıllar sonra iyice büyüyen ve yaşlanan porsuk ağaçlarının ortasında daire şeklinde bir boşluk oluşur. Bu boşluğun iki alem arasında bir geçiş kapısı niteliğinde olduğuna inanılır. Porsuk ağacının zehirli meyveleri ezilerek libasyon ve diğer adak sıvılarına karıştırılabilir, yaprakları tütsü şeklinde yakılabilir. Böylelikle atalarla iletişime geçilebileceğine ve onlardan yardım alınabilineceğine inanılır.

Ay’ın sihriyle bağlantılı olduğuna inanılan söğüt ağacı da ruhlar diyarı ve atalarla doğrudan ilgilidir. Kökleri çok fazla su çektiği ve çok fazla yayıldığı için genellikle evlerin dışına dikilir. Kökleri hızlı ve güçlü bir şekilde toprakta ilerlemesi ruhlarla ilişkili olmasının sebeplerinden biridir. Ölüler diyarına giden yolda ve ruhlar diyarına açılan kapıda bulunan ağaçlardan biri olduğuna inanılır (bu ağaçlardan bir diğeri mürverdir) ve ruhların öte aleme rahatça ve huzurlu bir şekilde geçebilmesinde yardımcı olduğu söylenir. Öte alemle bağlantılı olmasının diğer bir sebebiyse salkım söğüt ağaçlarının dallarının bir perde gibi etrafını kapatacak şekilde aşağı doğru büyümesidir. Ayrıca gündüz bu alemde, gece öte alemde dolaştığına inanılan kargaların sürekli etrafında gezindiği ve yuva yaptığı ağaçlardan biridir.

Abanoz ağacının gövdesinin iç kısmı simsiyah olduğu için bu tür çalışmalarda kullanılır. Yunan mitlerinde yeraltı diyarının tanrısı Hades’in tahtının, mekânı yeraltının girişindeki bir mağara olan uyku tanrısı Hypnos’un yatağının abanoz ağacından yapıldığına inanılır. Bu ağacın ata ve ruh çalışmalarında kullanımının selvi ve porsuk gibi olduğu, ancak gelebilecek ruhların ne derece tekinsiz olabileceğinin bilinmediği söylenir.

Özenç Irmak

Özenç Irmak

Özenç 1996 yılında Erzincan'da doğdu. Liseyi Erzincan Anadolu Lisesi'nde, lisans eğitimini Ege Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümünde tamamladı. Şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümünde yüksek lisans yapmaktadır ve tez aşamasındadır. Lise yıllarından itibaren çeşitli metafiziksel konularda araştırmalar ve çalışmalar yapmaktadır. Kadim toplumların geleneksel pratikleri, antropoloji, rüneler, yoga, reiki gibi alanlarda araştırmalarını ve çalışmalarını sürdürmektedir. Efe Elmas'tan Reiki I (2013) ve Reiki II (2017) uyumlamaları almıştır. 2016'da Zeliha Zerrin Albay ile 200 saat Temel Yoga Hocalık Eğitimi programını tamamlamıştır. 2015, 2017 ve 2019 yıllarında Ayşe Nilgün Arıt'ın Maya Şaman Öğretileri eğitimlerine katılarak şamanik pratikleri deneyimlemeye başlamıştır. Efe Elmas ile 7 modül Tanrıça'nın Uyanışı ve yine Efe Elmas ile Mitoloji ve Masalın Sırları eğitimlerini tamamlamıştır. Sıla Topçam ile Masal Kapısı: Masal Anlatıcılık Atölyesine katılmıştır. Tüm bu alanlardaki çalışmalarına ve araştırmalarına devam etmektedir. 2018 yılında İzmir Mavi Yoga'da Rüne Yoga atölyeleri yaparak Rünik Yogayı (Stathagaldr) Türkiye'de ilk defa gerçekleştirmiştir. 2019'dan beri Kadim Lisan'da Rüne Bilgeliği ile ilgili eğitimler yapmaktadır.

Henüz Yorum Yapılmamış

Cevap Yaz

E-Posta adresiniz paylaşılmayacak.